28 Nisan 2010 Çarşamba

sabahçı kahvesinde dinlediklerim

bir sabah kahvesin de dinlediğim ak saçlardan esinlendim hayatın acısını anlatmak istedim
ve bu satırları yazarken allaha şükrettim yazdığım satırların benzerlerini yaşadığım günleri onurlu bir şekilde yendiğim için
benim yorulmak nedir bilmez halim o günlerin acısından olsa gerek sevenlerim

şimdi ekmeğim kadar değer verdiğim sevdiceğim tuzum özüm benim



Bıktım bu açlık belasından
Karnın guruldarken de uyunmaz ki birader
Bakkalın dolabından bir ekmek alsam
Mahalleden biri görse bana ne der?

Tek oda bir evde üçüncü çocuk doğdum
Doğarken anam ölünce babamı yasa boğdum
Ne yapsaydı gariban üç çocuk bir işsiz adam
Kırık dökük bir ev,yağmurda akan bir dam.

Ablam baktı bizlere, babam hep iş aradı
Akşam eve gelince ağzı şarap kokardı
Ne yapsın be birader parasızlık çok zor
Çocuğun bir şey isteyip alamayınca adama kor.

Hep bir top isterdim bir de sarı lacivert forma
Ablam da bir bisiklet üstünde süslü korna
Çocukluk işte ekmek neyine yetmez
Sıcak bir ekmek olsa canım hiçbir şey çekmez.

Bak yine ekmek dedik açlık geldi aklıma
Ne güzel dertleşiyorduk şimdi oldu mu ama
Tamam şimdi gideceğim bakkalın dolabına
Birisi de görürse ne derse desin bana

İşte böyle başladı bu mapusluk günleri
Evde kalmış Perihan çağırmış polisleri
Hırsız var demiş bizim bakkalı soyuyor
Bilmiyor ki ekmekle aç karnım doyuyor

Hikayem bu arkadaş senin de başını ağrıttım
Bundan böyle “hırsız” benim sabıka kaydım
Ne zaman fırından sıcak ekmek alırsan
Bir fakire ver bu hırsızı hatırlarsan.