Oda soğuk ve sessizdi. Perdeler çekilmiş ve odanın içini bir
karanlık kaplamıştı. Perdeler zaten koyu renkliydi. Oysa hava henüz
kararmamıştı bile, ama bu odaya gün doğmayalı belki de çok uzun zaman olmuştu.
Perdeler hep çekiliydi. Oda yalnızlık kokuyordu. Sessizlik bu odada işte
şarkısını mırıldanıyordu. Bu odada… Bu ucuz otel odasında…
Oda yalnız olduğu kadar boştu. Kahverengi perdelerin
kapladığı pencerenin yanında bir komedin duruyordu. Odanın zaten başka
penceresi de yoktu. Odada dostane olan tek şey buydu belki de. En azından iyi
geçinen komedin vardı. Geriye ne kaldıysa yapayalnızdı. Yatak vardı bir de. O
öyle yalnızdı ki… Hep bir gecelik ilişkiler yaşıyordu ama özünde öyle eski,
yayları artık bozulmuş, hatta belki pireli bir yataktı işte kimsenin ciddiye
almadığı ve de asla almayacağı. Sararmış çarşaflar odanın kendi gibi yalnızlık,
hatta hayal kırıklığı kokuyordu. Çünkü bu odanın tek misafiri hayal kırıklığının
meyvesini yemiş olan tanrı misafiri bir garipti alemde
Odanın misafiri ise koltukta oturuyordu. Yine elinde bir
şişe, işte yine onunla sevişiyordu. Zira o şişeydi tek dostu, tek sevgilisi. O
şişenin içinde kaybolmuştu hayalleri ve bütün endişeleri. Oysa şişe ona aşkını
verirken o nefret doluydu. Elinden bırakamadan devam etti sevişmeye, tek
istediği ise onu yere fırlatıp kırmaktı beklide. Bunu yapacak cesareti yoktu,
zira esiriydi artık yarım dolu bu şişenin. Komedin, sehpa, dolap ve yatağın
şahitliğinde devam etti onunla geçmişi ve geleceği unutarak bu ucuz otel
odasında sevişmeye. Şişe onun sıcak ve kuru dudaklarını öperken asıl sevgilisi
kadehi aldatıyordu ve kadeh sehpanın üzerinde öylece duruyordu. Çaresiz, aynı
içinde var olduğu oda gibi… yalnız içiyordu bir garibim alemde
Son demlerindeki sevgilinin zevkle inlemesi kadar acı bir
lezzetti işte dudaklarındaki, şişede kalan şarabın son yudumlarının ona
verdiği. Sonra şişe boş, yere atılacaktı diğerleri gibi. Sehpanın ayaklarının
dibinde unutulup gidecekti, bu odada unutulan bütün hayatlar gibi.
Damarlarında akan kan yavaşlamıştı. Başı dönüyordu ve bir
rüyada gibiydi. Son damlalar ona her şeyi unutturuyordu ve onu uyuşturuyordu
belki ama gerçekler hep aklının bir köşesindeydi, çünkü yine uyanmak vardı
hesapta. Yeni bir şişeyle, ama aynı yalnız odada…
Ayağa kalktı. Oda yine soğuk ve sessizdi. Perdeler hâlâ
çekiliydi. Oda yine yalnızlık kokuyordu. Kadeh yine sehpanın üzerinde
bekliyordu ve yatak yine bu gariple yüzleşiyordu. Perdeyi araladı, belki
günlerdir ilk defa dışarı bakıyordu. Perde ise dokunulmaya hasret kalmış bir
kadın gibi edayla kenara kaydı tozların arasından. Dışarısı hâlâ aydınlıktı.
İnsanlar bir yerden bir yere gidiyor ve hayatlarını sürdürüyorlardı. Cadde
kalabalıktı ve çocuk sesleri geliyordu ama bu odada hayat durmuştu. Kimi
mutluydu insanların, kimi ise endişeli. Oysa bu odada duygu artık yoktu ve aşk
çoktan unutulmuştu, zira şişenin dibindeki son damlalar unutturmuştu bir aşığın
rüyasını ve bir sevgilinin dokunuşunu. Bu odada var olan ancak yalnızlıktı.
O ayaktaydı ve dışarı bakıyordu ama bedeni ağır taşlar
gibiydi ve yatağa yeniden düşmeye hazırdı. İstemiyordu artık bu soğukluğu, bu
sessizliği, bu yalnızlığı. Şişeyi yere fırlattı. Kırılan camlar yere düşerken
tecavüz etti sessizliğe. Odada bir hayat belirtisi ile uyarıldı komedin, sehpa,
yatak ve hatta sahipsiz kalan kadeh. Söz verdi işte o an kendine. Artık şişeyle
sevişmek yoktu unutmak için.
Ama o da biliyordu bu sözün yalnızca yeni bir şişe açılana
kadar geçerli olduğunu, zira her gün yeni şişeler açılıyor ve her yeni şişeyle
beraber bir öncekine verilen sözler unutuluyordu. Bu ucuz, soğuk ve sessiz otel
odası ise aynı kendisi gibi yalnızlığa mahkûmdu. Bunu komedin, sehpa, dolap,
yatak ve hatta boş kadeh bile çok iyi biliyordu. Oda ise yine yalnızlık
kokuyordu…
Yazan bir garibim alemde
soğuk bir kış günü
derleyen sayfa editörü 2011
F Ü T F E N Y O R U M Y A Z A R M I S I N