10 Şubat 2011 Perşembe

Yalnızlığa merhaba


Oda soğuk ve sessizdi. Perdeler çekilmiş ve odanın içini bir karanlık kaplamıştı. Perdeler zaten koyu renkliydi. Oysa hava henüz kararmamıştı bile, ama bu odaya gün doğmayalı belki de çok uzun zaman olmuştu. Perdeler hep çekiliydi. Oda yalnızlık kokuyordu. Sessizlik bu odada işte şarkısını mırıldanıyordu. Bu odada… Bu ucuz otel odasında…



Oda yalnız olduğu kadar boştu. Kahverengi perdelerin kapladığı pencerenin yanında bir komedin duruyordu. Odanın zaten başka penceresi de yoktu. Odada dostane olan tek şey buydu belki de. En azından iyi geçinen komedin vardı. Geriye ne kaldıysa yapayalnızdı. Yatak vardı bir de. O öyle yalnızdı ki… Hep bir gecelik ilişkiler yaşıyordu ama özünde öyle eski, yayları artık bozulmuş, hatta belki pireli bir yataktı işte kimsenin ciddiye almadığı ve de asla almayacağı. Sararmış çarşaflar odanın kendi gibi yalnızlık, hatta hayal kırıklığı kokuyordu. Çünkü bu odanın tek misafiri hayal kırıklığının meyvesini yemiş olan tanrı misafiri bir garipti alemde



Odanın misafiri ise koltukta oturuyordu. Yine elinde bir şişe, işte yine onunla sevişiyordu. Zira o şişeydi tek dostu, tek sevgilisi. O şişenin içinde kaybolmuştu hayalleri ve bütün endişeleri. Oysa şişe ona aşkını verirken o nefret doluydu. Elinden bırakamadan devam etti sevişmeye, tek istediği ise onu yere fırlatıp kırmaktı beklide. Bunu yapacak cesareti yoktu, zira esiriydi artık yarım dolu bu şişenin. Komedin, sehpa, dolap ve yatağın şahitliğinde devam etti onunla geçmişi ve geleceği unutarak bu ucuz otel odasında sevişmeye. Şişe onun sıcak ve kuru dudaklarını öperken asıl sevgilisi kadehi aldatıyordu ve kadeh sehpanın üzerinde öylece duruyordu. Çaresiz, aynı içinde var olduğu oda gibi… yalnız içiyordu bir garibim alemde



Son demlerindeki sevgilinin zevkle inlemesi kadar acı bir lezzetti işte dudaklarındaki, şişede kalan şarabın son yudumlarının ona verdiği. Sonra şişe boş, yere atılacaktı diğerleri gibi. Sehpanın ayaklarının dibinde unutulup gidecekti, bu odada unutulan bütün hayatlar gibi.



Damarlarında akan kan yavaşlamıştı. Başı dönüyordu ve bir rüyada gibiydi. Son damlalar ona her şeyi unutturuyordu ve onu uyuşturuyordu belki ama gerçekler hep aklının bir köşesindeydi, çünkü yine uyanmak vardı hesapta. Yeni bir şişeyle, ama aynı yalnız odada…



Ayağa kalktı. Oda yine soğuk ve sessizdi. Perdeler hâlâ çekiliydi. Oda yine yalnızlık kokuyordu. Kadeh yine sehpanın üzerinde bekliyordu ve yatak yine bu gariple yüzleşiyordu. Perdeyi araladı, belki günlerdir ilk defa dışarı bakıyordu. Perde ise dokunulmaya hasret kalmış bir kadın gibi edayla kenara kaydı tozların arasından. Dışarısı hâlâ aydınlıktı. İnsanlar bir yerden bir yere gidiyor ve hayatlarını sürdürüyorlardı. Cadde kalabalıktı ve çocuk sesleri geliyordu ama bu odada hayat durmuştu. Kimi mutluydu insanların, kimi ise endişeli. Oysa bu odada duygu artık yoktu ve aşk çoktan unutulmuştu, zira şişenin dibindeki son damlalar unutturmuştu bir aşığın rüyasını ve bir sevgilinin dokunuşunu. Bu odada var olan ancak yalnızlıktı.



O ayaktaydı ve dışarı bakıyordu ama bedeni ağır taşlar gibiydi ve yatağa yeniden düşmeye hazırdı. İstemiyordu artık bu soğukluğu, bu sessizliği, bu yalnızlığı. Şişeyi yere fırlattı. Kırılan camlar yere düşerken tecavüz etti sessizliğe. Odada bir hayat belirtisi ile uyarıldı komedin, sehpa, yatak ve hatta sahipsiz kalan kadeh. Söz verdi işte o an kendine. Artık şişeyle sevişmek yoktu unutmak için.



Ama o da biliyordu bu sözün yalnızca yeni bir şişe açılana kadar geçerli olduğunu, zira her gün yeni şişeler açılıyor ve her yeni şişeyle beraber bir öncekine verilen sözler unutuluyordu. Bu ucuz, soğuk ve sessiz otel odası ise aynı kendisi gibi yalnızlığa mahkûmdu. Bunu komedin, sehpa, dolap, yatak ve hatta boş kadeh bile çok iyi biliyordu. Oda ise yine yalnızlık kokuyordu…

Yazan bir garibim alemde
soğuk bir kış günü

derleyen sayfa editörü    2011 







F Ü T F E N                        Y O R U M                        Y A Z A R M I S I N